HAKAN GÜLDAĞ
Ferhat’ı düşününce...
Çok şey hatırlıyorum...
Arkadaşlığı, dostluğu...
Dürüstlüğü...
Haksızlıklara dayanamayışı...
Bastırdığını hissettiğim sabırsızlığı...
Cesareti...
Bob Marley sevgisi...
“Yokluğunuzu hissetmeyeni, varlığınızla rahatsız etmeyin...”
+++
Elbette fotoğrafçılığı...
Hızlı araba kullanması...
Teknoloji merakı...
Maketçilikteki ustalığı...
Kadıköy’deki evinde ‘yapmak’ fiili yetersiz olur, ‘inşa etmeye’ başladığı yarım kalan maket vincini unutamam...
O kadar ince işle nasıl uğraşmıştı, nasıl zaman bulmuştu?
+++
Ama ne zaman Ferhat aklıma gelse...
Hüzün dolu bir soruyu içimden söküp atamıyorum...
Neden o yolu seçti?
Neden aramızdan ayrılmayı istedi?
‘Normal’ çalışmaktan nedense vazgeçmiş salgı bezlerinin bir sonucu...
Psikofizyolojik bir oyun muydu basitçe...
Yoksa daha derinlerde bir şeyler mi vardı?
+++
Neden, bilmiyorum...
Bazı imgeler bana Ferhat’ı hatırlatıyor...
Rodin’in düşünen adamı mesela...
Ziyaretine gittiğimde Erenköy’deki hastanenin bahçesinde de mi vardı, yoksa başka bir yerde gördüm de zihnimde çağrışım mı yapıyor bilmiyorum...
Ama nerede rastlasam, bir kitapta, bir fotoğrafta ya da bir kopyasını görsem bir yerlerde...
Rodin’in o heykeli...
Hani, yumruğunun üzerinde çenesini koyarak, bir başına derin derin düşünen...
Mutlaka Ferhat gelir aklıma...
+++
Bir iş seyahati için geçenlerde New York’taydım...
Biraz vakit kalınca uçağa, soluğu Strand’ta aldım...
Eski ve yeni pek çok ama pek çok kitabı bir arada bulabileceğiniz yeryüzündeki nadir mekanlardan biri...
Paul Gauguin ile ilgili bir kitap buldum rafta...
Sayfalarını çevirirken, Ferhat aklıma geldi...
Neden, nasıl bilmiyorum...
Gauguin’in de bir vakit aynı yolu seçmesi...
Yaşamına son vermeye kalkışması mıydı neden...
Belki de öyleydi...
En yakın tanık olduğum Ferhat’tı...
Belki de aynı yola pek çoğumuzun ne kadar yakın olduğunu düşünmem...
Belki o düşüncenin tetiklediği bir duygu, bir korku, bir telaştı...
Bilmiyorum...
+++
Gauguin’in hakkında yazılmış o kitapta bir tablosu da yer alıyor...
Kitabın son formalarından birinin dikişine tutturulmuş...
Aslı yaklaşık 130 santime 375 santim...
Kitabı hazırlayanlar özen göstermiş, o muhteşemliği yansıtabilmek için içe doğru katlanmış, açınca neredeyse bir metreye yaklaşan sayfalara basılmışlar...
Büyük ustanın o başyapıtına koyduğu isim de bir o kadar çarpıcı:
“Nereden geliyoruz? Neyiz? Nereye gidiyoruz?”
+++
Gauguin’in sanatçı sezgisiyle olağanüstü bir sadelik ve netlikle özetlediği bu sorular, bilimin ve felsefenin yanıt aradığı insanlığın temel soruları...
Ünlü filozof Descartes bir zamanlar “Cogito ergo sum” demişti...
“Düşünüyorum o halde varım”...
Rönesans’tan günümüze bu düşünce yüzyıllara damgasını vurmuştu...
Son birkaç yıldır pabucu dama atıldı...
Zihin konusunda bilim adamlarının son görüş birliği:
“Emotio ergo sum...”
“Hissediyorum, o halde varım!”
+++
Son zamanlarda insan ve davranışları konusunda pek çok araştırma yapılıyor...
Genetikçiler, nörologlar, psikologlar...
Beynimiz, zihnimiz ve davranışlarımız üzerine epeyce eğildi...
Sosyologlar, antropologlar ve hatta ekonomistler de öyle...
‘Davranışsal iktisat’ diye ayrı bir dal çıktı, uluslararası dernek kurdular, İstanbul’da toplandılar da haberini yaptık geçenlerde...
Son 10 yıldır insan gelişiminin yapıtaşlarının anlaşılmasında önemli adımlar atılıyor...
Kimileri bir bilinç devriminin tam ortasında yaşadığımız kanısında...
+++
Söylediklerine göre, insan beyni her an 11 milyon parça bilgi alıp depolayabiliyor...
Ama bunların ancak 40 tanesinin bilinçli olarak farkına varabiliyor...
Anlaşılan, zihnimizin bilinçdışı kısımları...
Onun büyük çoğunluğunu meydana getiriyor...
Kararlarımızın çoğunu aldığımız...
Ve bir anlamda en etkili ‘düşünme’ edinimlerinin gerçekleştiği kısımlar...
Bilinçdışı olanlar...
Aslına bakarsanız, bilinçli zihnimiz, bilinçdışı zihnimizin kendi kendine ürettiği düşünceleri ve hikayeleri bir düzen içinde ifade etmemizi sağlamaktan başka bir şey yapmıyor...
+++
Kısacası, bilinçli zihnimiz kendine başrolü biçmeye çok hevesli...
Onun yüzünden, biz de olup biten her şeyi anladığımızı zannediyoruz...
Ama gerçek hiç de öyle değil...
Derinlerde neler olduğundan haberimiz yok...
Duyguların akıl üzerinde etkisi büyük...
Sadece duyguların mı?
Sosyal bağlantıların bireysel seçimler üzerinde...
Karakterin zeka üzerinde...
+++
Gerçekte kontrol etmediğimiz her türlü işi yapma konusunda çok hevesliyiz...
Kendi kendimizi yetkilendirip duruyoruz...
Kendimize kendinden menkul yetki verdiğimiz gibi...
Ancak yüzeyde görüp, anlayabildiklerimize önem veriyoruz...
Anlayamadıklarımızı umursamadan göz ardı ediyoruz...
Üstelik bununla da yetinmiyoruz...
Davranışlarımızın büyük bölümünü kontrol eden unsurlardan bihaber, buzdağının görünen kısmından hareketle koca koca dünya görüşleri yaratıp...
Bir de bunlara inanıyoruz...
+++
Son okuduğum kitap, tek benliğimiz olduğu düşüncesinin terk edildiğini, birden fazla benliğimizin olduğu düşüncesinin öne çıktığını anlatıyor...
Ne doğrudur, ne de değildir diyemem...
Doğrusu, benim insan için neyin değişmez ve neyin değişebilir olduğu hakkında da hiçbir derinlikli fikrim yok...
Yaşam yolculuğumuz boyunca bize neler kılavuzluk ediyor?
Bunların hepsi bilinçli mi?
Bize yön veren duygu ve eylemlerin ne kadarı farkındalık seviyemizin üstünde...
Ne kadarı altında?
+++
Dedim ya...
Bilmiyorum...
Anlamak en güzel bahtiyarlık...
Bir hazine...
Ama elde edilmesi zor bir hazine...
Yine de, giderek, bilim insanlarının söylediklerinin doğruluğunu sezer gibiyim:
Kararlarımızı vermemize etki eden girdaplar ortak girdaplar...
Aramızdaki ayrılıklar ve farklar o kadar da belirgin değil...
Hepimiz fizik kuralları içinde hareket eden kimyasal varlıklarız...
Onun ötesi flu...
+++
Kim olduğumuz ile ilgili çoğumuzun Gauguin’in tuvale aktardığından daha net bir resim çizmesi pek mümkün görünmüyor...
Benim de öyle...
Ama Ferhat’ın fotoğrafları arasında gezindiğimde, onun objektifinin buna daha yakın olduğunu hissediyorum...
Görsel uğraşlar, elinizdeki bu kitapta olduğu gibi sanatla birleştiğinde, duyguların, sözcüklere dökülmesi öyle kolay kolay mümkün olmayan bir uyanışı olarak geliyor bana...
Bir kavrayış...
İnsanlık durumunu anlamamızı sağlayan bir anahtar gibi...
Hani, damardan konuşmuştu ya Ferhat’ın hayranı olduğu bilge müzisyen:
“Zihnimizi sadece kendimiz özgür bırakabiliriz...”
Öyle mi gerçekten?
Keşke, yanımızda olsaydı da, sorabilseydim fikrini...
Hakan Güldağ